KARA BİR GÜN

Gazeteci Süleyman Nazif işgal İstanbul’unda 8 Şubat 1919’da Fransız general Franchet d’Esperey’in atlı zafer geçidini bir gün sonraki HADİSAT gazetesinde KARA BİR GÜN olarak betimleyen yazının yazarı. Elbette karşılıksız kalmaz bu yaptığı. Malta sürgünü olur. Onurla, gururla.

Dünden önceki gün (08.03.2022) günlerden pembeydi. Yılda bir gün olsun kadınlarımıza sevgi, saygı ve şükran sunma yarışının yapıldığı gündü.

Biz hekimler için Cumhurbaşkanı’nın “Giderlerse gitsinler!” sözüyle KARA BİR GÜN’e dönüştü. Kara günler kitabımıza bir kapkara bir sayfa daha eklendi böylelikle.

Hekimlerin özlük haklarına ilişkin arayışları küresel salgınla birlikte güçlü beklentiye dönüştü. Öyle ya, “ben bu hekimlere iğne bile yaptırmam” diyenin “balkon alkışı” sunduğunu gördük. Zor günlerin zorunluluğuydu kuşkusuz bu “sıcak” sunum. Her şeye karşın bir aşama, ilerleme olarak da algılandı bu görüntü.

Kara güne dönersek!

“Bu hekimlerin gözünü doyuramazsınız, hepsi de paragözdür.” Sözünün farklı bir sürümüydü işitilen. İlk işitişte kulağa hoş gelse de bu sözün “çoklu aylık çağı”nda edilmesi ve bu çağı açanlarca söylenmiş olması ilginç bir çelişki olarak tarihteki yerini aldı.

Diğer yandan, “giderlerse gitsinler” meydan okumasının içini dolduran “asistanlarla yola devam ederiz” sözü işitildi. Son günlerde “hekimler malpraktis baskısından kurtarılacak” söylemlerinin arttığı anımsandığında “acaba bu düzenlemeyle asistanlarla yola devam etmenin altyapısı mı oluşturuluyor” sorusu geldi akıllara.

Daha bitmedi!

Dışarıdan gelecek hekimlerle de boşluğu doldururuz sözleri ister istemez acı gülümsemeye neden oldu çoğu hekimde ve yurttaşta.

Dışarıdan Türkiye’ye gelmek için can atanlar asgari ücretten hallice dolgun(!) ücretler için mi, sağlık ortamında hiç eksik olmayan her türden şiddetle bir an önce tanışmak için mi yoksa emekli olduktan sonra bile sunulan çalışma fırsatlarını değerlendirmek için mi ülkemize sular seller gibi akacaklar? (Bu sözlerin edildiği güm Sağlık Bakanlığı 65-72 yaş arası hekimlere kapılarını yeniden açtığını müjdelemişti) Emekli hekim aylığının HUZUREVİ giderini karşılamaya yetmediğini ekleyelim.

Gel de bu can alıcı soruları aklına getirme!

Pembe gün karardı!

Onur ve gurur kırıcı bir kara güne dönüştü.

Şimdilik çok dillendirilmeyen ve belki de akla bile getirilmeyen bir başka önemli ayrıntı hekimleri ve ondan da kötüsü hekimliği aşağılayan söylemlerin sağlıkta şiddeti özendirmesi olasılığıdır.

Bu denli değersiz, itilip kakılmaya açık bir meslek öbeğinin saldırganlığa açık hale getirilmesi ve hatta bu saldırganlığın yüreklendirilmiş olması bugün olmasa bile yakın gelecekte çok daha yıkıcı sonuçlara yol açabilme olasılığı yönünden akılda tutulmalıdır.

Özlük haklarımızın iyileştirilmesi bir yana bu sözlerin ardından son yıllardaki karabasanımız olan şiddetin katlanarak artması da şaşırtıcı olmayacaktır.

Cumhurbaşkanının hekimleri boy hedefi yaparken parasal kazanç üzerinden göndermede bulunması da kuşkusuz rastlantı değildi. Toplumun bu bağlamdaki duyarlılıklarından yararlanma amaçlıydı.

Bu durumda sormaktan kaçınamam.

“Her yılın sonunda asgari ücret ne kadar olacak” diye sorgulayanlar da mı “paracı, maddiyatçı” sayılacak?

Elbette, her şeyin başında gelmez parasal kazanç.

Ama, hakça bir parasal kazancın sorgulanmadığı, dile getirilmediği bir özlük hakkından söz edilebilir mi?

Bu soruya “evet” yanıtı verenlerin içtenliğine kuşkuyla yaklaşılacağı da tartışmasızdır.

Hekim olmak kolay değil. Orta öğrenimi bitirenlerin en üst dilimindeki başarım hekim olmanın önde gelen koşulu.

Durum bu kadar açık ve ortadayken diplomalı olmayı aşağılamak ve bu yolla diplomasızlığa övgüler dizmek toplumun bir kesiminin ilgisini çekebilir, gururunu okşayabilir ve hatta oy da kazandırabilir.

Bildiğim bir şey varsa ülkemizi yönetenlerin her bir yurttaşa hoyratlıktan uzak, özenle ve sevgiyle yaklaşması gereğidir.

Ne hekimler, ne mühendisler, ne hukukçular, ne emekçiler, ne de çiftçiler ve ne de aklınıza gelebilecek her kesimden uğraş sahipleri Türkiye’den uzaklaşmaya zorlanmamalı.

Sıfatı Cumhurbaşkanı olsa da hiç kimsenin birilerine “giderlerse gitsinler” deme hakkı yok.

Ülkede kalmak ya da ülkeden gitmek bireylerin özgür seçimine bağlı bir durum. Bir başkasının zorlamasına değil.

Ülkemizin her bireye gereksinimi var.