SİVAS KONGRESİ, TIBBİYELİ HİKMET VE TARİH ÖĞRETİMİMİZ

metin içeren bir resim

Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Bu yıl Sivas Kongresi’nin 101. Yıldönümü kutlanıyor.

19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal ve ona eşlik eden bir avuç insanın Anadolu serüveni tarih öğretimimizin yavanlığı ve yetersizliği sayesinde önemsizleştirilebilmiştir. “Aslında Kurtuluş Savaşı olmadı” ya da “Keşke Yunan Kazansaydı” diyebilen hıyanete eşdeğer tarih sayıklamaları ilk duyuşta sinirlerimizi gerse de kötü tarih anlatımı kadar tehlikeli olamaz.

Bizdeki tarih öğretimi olayların kronolojik olarak sıralayan ve okuyanı şaşmaz şekilde sıkan özellikleriyle öğretmeyi değil öğretmemeyi amaçlar gibidir.

Sivas Kongresi’ni ele alalım.

4 Eylül’e sıkıştırılan Sivas Kongresi için kente gelen Mustafa Kemal Paşa ve kongre katılımcılarının önemli bölümünün kentte 100 gün geçirdikleri her nedense hiçbir kaynakta yer almaz. Bu kongre boyunca Mustafa Kemal ve onunla birlikte olanların ölümün koyu gölgesinde zorlu günler geçirdiklerinden de söz edildiğine rastlanmaz. Yüksek olasılıkla bunun nedeni Mustafa Kemal Paşa önderliğinde girişilen ve utkuya eriştirilen Milli Mücadele’yi değersizleştirme kurgusudur. Kabul etmek gerekirse başarıya da erişmiştir bu yöntem.

4 Eylül’le sınırlanan Sivas Kongresi sonuç bildirgesi de yorumdan ve anlamdan uzak şekilde paylaşılarak kapatılır çoğu kitabın ilgili bölümü.

Bunca bilinmezlik ve eksiklik içinde bir bilinmezlik daha vardır!

Sivas Kongresi’nin özetine dönüşen “Ya İstiklâl Ya Ölüm!” haykırışının sahibi Tıbbiyeli Hikmet de bilinmezler listesinde kaybolup gidenlerdendir.

Kongre sırasında 18 yaşındadır. İstanbul’da Tıbbiye 3. Sınıf öğrencisidir. Tıbbiye öğrencileri bu önemli kongreye katılmaları için iki arkadaşlarını seçmişlerdir. Onlardan biridir. Aralarında denkleştirebildikleri para bir kişi için yeterli olunca Sivas’a gelme görevi Hikmet’e düşmüştür.

Cebinde parası olmayan ama mangal gibi yurtsever yürek taşıyan Tıbbiyeli Hikmet “Ya İstiklâl, Ya Ölüm” haykırışı ile genç yaşına karşın, manda istekleri ortamdan eksik değilken “Bağımsızlık Benim Karakterimdir” diyen Mustafa Kemal Paşa’ya en sağlam desteği sunanlardan birisi olarak öne çıkmıştır.

Milli Mücadele ortamını dikensiz gül bahçesi olarak betimleyenlerin Tıbbiyeli Hikmet’i yok saymasında şaşılacak bir şey olmasa gerektir.

Haykırışıyla ünlenen Tıbbiyeli Hikmet ünlü olmayı, ünlü olmanın ayrıcalıklarından yararlanmayı ise aklından bile geçirmemiştir. Milli Mücadele boyunca işini canla başla yapmış ve utkuya erişen yolun taşlarını döşeyenlerden olma onuruna sahip olmuştur.

Öylesine dilsizdir ki, savaştan sonra da sessizliğini sürdürmüştür. Hatta, kendisini TBMM’de milletvekili olarak görmek isteyen Mustafa Kemal Paşa’nın aramaları sonuçsuz kalmıştır. Hatta, öldüğünü söyleyenler bile çıkmıştır. İmeceyle Sivas’a gidebilen bir genç Tıbbiyeli’nin çarpıcı öyküsünün bilinmez oluşu da tarih öğretimimizin ihanete varan yanlışlarından birisi olarak tarihteki yerini almıştır.

İşte o Tıbbiyeli Hikmet geç de olsa yazılmaya, öğretilmeye başlamıştır.

Pek çok ortamda adına rastlansa da hakkında yazılanlar birkaç satırı geçmeyen Tıbbiyeli Hikmet’in romanı yazılmıştır geçtiğimiz yıllarda.

metin, kişi, poz, eski içeren bir resim

Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Şimdi ise heykeli İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin girişimiyle İzmir’le buluşuyor.

Uzun yıllar öksüz-yetim kalan Tıbbiyeli Hikmet geç de olsa hak ettiği değeri biraz olsun buluyor.

Mutluyuz, gururluyuz, kıvançlıyız…

İzmir’e hoş geldin öncümüz ve yol göstericimiz Tıbbiyeli Hikmet!

Bu başlangıç tarihimizin değil ama tarih öğretimimizde düzeltileceklerin mayası olsun!