KOBANİ‘nin ANIMSATTIĞI

Altı yıl önce yaşanmış olan Kobani olaylarına ilişkin operasyon yapılıyor. Gözaltılar, ifadeler ve benzeri adli süreçler. Neden tam altı yıl sonra sorusunu soracaklar da haklıdır. Ama, neden bunca zaman geçtikten sonra sorusu daha yerinde olur!

Kobani benim belleğime kazınmış adlardan biridir.

Kobani ya da başka simgeler üzerinden etnik ayrılıkçılık yapanların bu konudaki kararlılığı ve farklı zeminlere konuyu taşıma üzerindeki becerileri göz ardı edilmemeli.

Kobani’nin benim belleğimdeki yerine gelince!

Yıl 2014. Aylardan kasım!

İzmir Tabip Odası TTB Kongre Delegesi’yim. Daha 5 ay önce TTB Genel Kurulu yapılmış. Yeni dönem organları için seçimler tamamlanmış.

TTB’den gelen yazı Kasım başında Olağanüstü TTB Genel Kurulu için Ankara’da bulunmamız gereğini bildiriyor. Başlangıçta zamanlamaya akıl erdiremiyoruz. Genel Kurul için bildirilen gerekçe yakınmalara neden olan üye ödentilerinin tartışılması ve gerekirse yeniden belirlenmesi. Konu önemli, zamanlama uygunsuz olsa da görev görevdir diyerek tutuyoruz Ankara’nın yolunu!

TTB Genel Kurulu salonunda her zaman olduğu gibi hava kurşun gibi ağır. Yüzünü ezberlediğimiz meslektaşlar (kendi deyişleriyle aktivistler) çoğu zaman olduğu gibi koşuşturmaktalar.

Genel kurul açılıyor. Ağız tadıyla önemli bir konu enine boyuna konuşulacak ve gün bitmeden karara bağlanacak diye saf saf bekliyoruz.

Araya giren bir önergeyle aklımız başımıza geliyor.

Meğer o gün Ankara’da Kobani Devrimi’ne destek yürüyüşü varmış. Açılım saçmalıklarının tavan yaptığı dönem olduğu için şaşırmıyoruz. İsteyen istediği amaçla yürüyebilir kuşkusuz! Kasım ayında Anadolu’nun dört bir yanından delegeleri toplayanlar belli ki bir şeylerin peşindeler(miş).

Araya giren önergede genel kurulun Kobani Devrimi’ni selâmlaması ve seçilecek heyetin yürüyüşe TTB adına katılması tartışmaya açılıyor.

Saatler süren tartışmalar sonunda amaçlanana erişilemese de değerli bir gününü bu anlamsız gerekçeyle harcamış oluyordu katılanlar. Daha da kötüsü hekim meslek kuruluşunun içine düştüğü dipsiz kuyuda kıvranmayı sürdürecek oluşuydu.

Dördüncü yıldönümünde derlenmiş bir Kobani anımsatması!

Türkiye’deki 150 bin hekimin meslek kuruluşu olan Türk Tabipleri Birliği’nin önde gelen görev alanı olan hekimler ve hekimlikle ilgili kazanım elde edememesinin şifreleri de bu genel kurulda yazılmış oluyordu.

Güncele gelirsek!

Bir siyasi parti genel başkanı “TTB Kapatılmalı!” “Yöneticileri Kovuşturulmalı” buyurdu geçtiğimiz günlerde. Birisi çıkıp da defterdarlık kapatılmalıdır, tapu müdürlüğü kurumu ortadan kaldırılmalıdır dese nasıl tepki verirdiniz? Güler geçerdiniz olasılıkla.

TTB kapatılmalıdır sözü de benzer şekilde değerlendirilmelidir. Ciddiye alınacak yanı yoktur.

Ama, TTB’nin de içine saplandığı bataktan bir an önce kurtulması gereğini göz ardı etmemizi gerektirmez bu ciddiye alınmayacak sözler.

Bu nedenle, kurum olarak TTB’nin arkasındayım! Ona kol kanat germek görevimdir.

Buna karşılık, TTB’nin son 25 yıldır izlediği olumsuz çizgiden sorumlu olanların da karşısındayım!

Kurum başkadır!

Kurumu yönetenler başka!

Hiç kuşkusuz herkes gibi onlar da soruşturulabilir, kovuşturulabilir! Hukuka ve kurallara uygun olmak koşuluyla kimse buna karşı çıkamaz.

Ama, daha iyisi bu hesabı 150 bin Türk hekiminin görmesidir.

Tabip odalarında yapılan seçimlere katılım % 20’leri bile bulmamaktadır. Başka deyişle, hekimler kendi meslek kuruluşlarından umudu kesmişlerdir.

Hekimlerde umutsuzluğa neden olan durumun nedenlerini TTB’nin son çeyrek yüzyıldaki tarihine bakarak saptamak olasıdır.

Benim 2008-2018 arasındaki tabip odası serüvenimde biriktirdiğim sayısız yaşanmışlıktan birisidir bu yazıya konu olan!

Fazlası yok, eksiği çoktur!

Ceyhun Balcı, 25.09.2020